24 Eylül 2013

Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin... Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa ölüm hoş geldi, safa geldi...
Che

23 Eylül 2013

Taylan Özgür

Tam bağımsız bir Türkiye istediği için devlet tarafından öldürülüp failleri hala belirlenmemiş olan ve ilk devrim şehitlerimizden Taylan Özgür'ün öldürülüşünün 44.yılı. Hala aynı örümcek kafalılarla mücadale edip hala aynı şekilde öldürülüyoruz yoldaş ve öldükçe çoğalıyoruz sen rahat uyu. Adın adımdır.

23 Eylül 1969 Salı... Şehir karışıktı o dönemde. Silahlar patlıyordu gökyüzünde. Gencecik  ağabeyler, ablalar polisten kaçıyorlardı dar sokaklardan...
Polisler onlara 'Kaçmayın anarşistler,vatan hainleri, elbet elimize düşeceksiniz 'diye bağırıyorlardı.
Ne demekti "anarşist",vatan hainleri"? Bilmiyordum. Anneanneme sorduğumda da "daha çocuksun sen karışma" deyip kurtuluyordu..
O gün anneannem erken çağırdı beni içeriye oyunumdan. Pasta alamamıştık; annemler Almanya'dan para yollayamamışlardı.
Biz de her zamanki gibi mercimekli çorbamızdan içiyorduk. Anneannem sobayı da yakmamıştı.
Neden diye sorduğumda, idareli kullanmamız gerektiğini söylüyordu. Ben de artık büyüyordum onun neden öyle dediğini anlıyordum.
Ama gene de iki odun attı sobaya ben üşüyüp hastalanmayayım diye.
Yemek yedikten sonra radyonun başına geçip haberleri dinlemeye başlamıştım. Radyo, o gün bir ağabeyin vurulduğunu söylüyordu.
Taylan Özgür adında bir ağabey... Tanımıyordum ama benim doğum günümde bir ağabeyin öldürülmesi moralimi bozmuştu.
Çocuk aklımla sebebini bile bilmeden onu vuranlara kızmıştım. Anneannem "anarşist oldu" diye vurulmuş dedi.
Ne demek, dedim; söylemedi, "devletine başkaldırmış" dedi, "isyan etmiş, kurallara  uymamış" dedi..
Annesi, babası ne haldeydi kim bilir! Yok edildi o ağabeyin geleceği, silindi bir anda.
Belki bir amacı vardı hayatta, hayalleri, umutları bir inancı vardı o ağabeyin. Bir anda yok etmişlerdi bütün hayatını.
Bizi korur sandığım polis amcalar; o polis amcalara vur emrini veren "devlet babamız" vurmuştu.
O ağabeyin öldürülmesiyle "devlet baba"nın benim geleceğimi kahredişini seyretmişim.  Benim okullarda öğrendiğim ülkenin huzuru ve refahı için vurulan o ağabeyler benim için mücadele etmişler o dönemde. Benim ve sevdikleri insanlar için..
Ve 40 yıl geçti. Hayatlar geçti; değişti. Ben de hayat kadar değiştim. Anneanneme o gün söyleyemediklerimi şimdi söylüyorum:
Ben artık büyüdüm anneanne, "anarşist" ne demek, "vatan haini" ne demek biliyorum. Taylan ağabeyin neden vurulmak istendiğini biliyorum.  Anneanne bir oğlum oldu, adını Taylan Özgür koydum. Oğlum yaşıyor, vurduklarını sandıkları o devrimci ağabey de.  Nice Taylan'lar doğuyor ve büyüyor..
Anneanne, ismi oğlumu adeta koşullandırdı, hayat mücadelesi onu içine çekti.  Bir zamanlar uğruna vurulan gençlerin düşünceleri ve umuduyla yetişen bir devrimci oldu oğlum. Ama amacı olan bir genç oldu. Düşünmeyi ve yaşamayı biliyor en içten duygularla.
Oğlum o günkü mücadeleyi yaşamak ve yaşatmak istiyor. Bak torununun çocuğunu göremedin ama onun sulayıp yeşertecek bir umudu var, büyütüp kocaman bir çınar yapacağı bir umudu.
Dilay Günay



20 Eylül 2013

Bir müddet sustuk...
Kafamın içinde ona söylenecek uçsuz bucaksız şeyler bulunduğunu hissediyorum, senelerce söylense bitmeyecek şeyler...

gitmeliyim bu gece
ben bütün açık pencerelerden bu bölgenin
insanları ile konuştum,
ama zamana benzer, tek kelime bile duymadım.
hiç kimse aşk dolu gözlerle toprağa bakmadı.
hiç kimse bahçenin görünümüne tutkun olmadı.
hiç kimse bahçedeki küçük kargayı ciddiye almadı.
kederliyim; bir bulut gibi.
gitmeliyim bu gece.
sadece yalnızlık gömleğimin sığacağı valizi
alıp gitmeliyim, bu gece.
yaşlı çınarların olduğu bir yere gitmeliyim
ve o kadar sabırsızım ki,
çölün sonuna kadar koşmak, 
dağın tepesine kadar tırmanmak istiyorum
uzaklardan bir ses beni çağırıyor

15 Eylül 2013

“Ve karanlıklar senaryosunu parçaladığımızda, bütün şarkılarda kendi dilinde şu nakarat dillenir; ‘BÜTÜN HALKLAR KARDEŞTİR!

10 Eylül 2013

Uyuma ya konuşalım diyen birisi varsa hayatınızda, onu sevginizden öldürün..

08 Eylül 2013

Evlilik Üzerine..

Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için.. 17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum aynı zamanda da...

Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belki de kuruma inanmamaktan geçiyor. Evliliği toplumun dayattığı şekilde yaşamamaktan... Nedir bu dayatmalar? Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da en azından eşit olması bunların sadece ikisi...

Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmalı ki, kadına 'höt' dediğinde oturmalı kadın... Ya da yumuşatıyorlar. Efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan) küçük olmalıymış yaşı...

Eğitimde de böyle.. Kadının çok okumuşu bilmişi olur muymuş, evde kalmakmış layıkı....

Esim benden 2 yas büyük; ne 'höt' dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü... Yıllar içinde ben yaşlandıkça o gençleşti.' Ooo Can bey kapmışınız çıtırı ' esprilerine muhatap dahi oldum. Eşim üç üniversite bitirdi; ben bir taneyi 9 senede bitirdim..Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım...

"Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır" der Halil Çibran...

Bunu unutmadık biz. Ben konuşurken o dinledi,ben dinlerken o konuştu 17 sene. O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o " haklısın bir tanem..." dedik, Öfke bitip fırtına durulduğunda " ama bi de böyle düşün " de dedik fikrimizi savunurken. Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, aynı amaç için savaşan neferlerdik bu hayatta...Asla bilmedik ne kadar para kazandığımızı, ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık..Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon , kim bu saatte arayan karsı cins diye sorgulamadık da ama... Sevginin en büyük dostuydu bizim için 'güven' ve güvenin ardına saklanmış bir 'saygı' vardı daima... Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede... Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yasayacaktık... Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bir gece, misafir odasında... Gece yarısı kapı açıldı, eşim; 'Ne yapıyorsun burada?' diye sordu. Kapının eşiğinden, 'uyuyorum' dedim buz gibi bir sesle... Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı, elinde yastıkla... 'kay yana' dedi daracık yatakta. 'ne yapıyorsun?' dediğimde 'benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim' dedi...

Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yatma saatine kadar sürecek... Ve bence doğrusu da bu... Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç... Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize...

Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu belki de 41 inci çift olacaktık o listede... Ama oyunun kurallarını biz koyduk... Ne de olsa bizim oyunumuz du oynanan... Evlilik; hesapsız içine alınması gereken bir oyun bence... Topluma kulaklarını tıkayarak hem de... Ne benim, ne de bizim sözlerimizle... Sadece gönlünüzden geçtiğince...

Dediği gibi Ataol Behramoğlu' nun ; ' Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana..."

CAN DÜNDAR