oysa yaşlandıkça bulunur mavinin en iyisi akasya çürür tren hızlanır eller ufalır gibi kim yitirir söz gelimi bir başkasının bulduğunu evet kim yitirir kim bulur Turgut Uyar
22 Eylül 2015
Kaç kişiydik bu cenahta da, biriyle çıkıp varamadık şu yad ellere..
15 Eylül 2015
Zohreh Jooya - Ayışığında
Dışarıda belki dolunay var belki
yeni ay belki de dışarısı zifiri karanlık. Ay ışığı kimi zaman hüzünle
doldurmuştur içimi, kimi zamanda umutla.
Kışın Türkiye'nin en uç
noktasında uyku tutmadığı zamanlarda camı açıp zehir gibi soğuk havayı içime
çektiğimde, orada bir yerlerde unutulmuşum hissine kapıldığım çok olmuştur.
Örneğin; bir kadının sevgilisinin
hediye ettiği tek taş yüzüğü, bir adamın pahalı olmayan ama sevdiği kadından
hediye alıp gözü gibi baktığı bir çift gümüş kol düğmesi gibi... Bir otobüs
koltuğunun en ücra noktasına düşmüşüm gibi ya da bir masanın ayağının dibinde
ya da elini yüzünü yıkarken çıkarılıp lavabonun kenarına bırakılıp orada unutulmuş
da 3-5 gün sonra ve yahut en fazla on gün sonra akla gelen, hemen hatırlanmayan
ama hatırlandığında ev, çanta, araba didik didik edilen bir türlü bulunamayan…
Her hatırlandığında boğazda bir yumru oluşturan Kıymetli bir şeymiş gibi. Sanki
yıllarca unutulduğum yerde bekleyecekmişim hiç bir zaman bulunamayacakmışım
gibi. Belki de hiç bir zaman bulunamayacak toprağa sürüklenip kaybolacak, belki
bir yağmur suyu mazgalından kanalizasyona karışacak, belki değerimi hiç bir
zaman anlamayacak biri bulacak beni önemsemeyecek gibi...
Bu his beni hem umutsuzluğa hem
mutsuzluğa sürüklerdi. Gözlerim dolar, Boğaz'ım düğümlenir, sessiz gözyaşlarım
süzülürdü yanaklarımdan. Sonra birden ay ışığı bana umudu hatırlatırdı.
Karanlığın içindeki bir parça Işık.
Ben bir kere en sevdiğim tokamı
kaybetmiştim ve hiç ummadığım bir anda olmadık bir yerden onu tekrardan
bulmuştum çok sevinip hep onu takmıştım saçıma ve sonra gözüm gibi bakmıştım
ona bir daha hiç bir yerde unutmamıştım.
Belki beni kaybeden de beni unuttuğu yerde
yeniden bulabilirdi, değerimi anlar bana gözü gibi bakar hep en korunaklı
yerinde, yüreğinde saklardı beni. Niye olmasındı hem gecenin en karanlığı
aydınlığa en yakın an değil miydi? Hem de ay ışığı ne kadar parlaktı…
İzmir
14 Eylül 2015
Kendime çıkan bir yokuş olduğumu fark ettiğimde, birini sevmenin de o kadar dik duvarları olduğunu gördüm. Fark ettiğim yalnızlık mıydı? Veyahut inilecek bir yokuşun olmaması mıydı?
12 Eylül 2015
Bazen biri \ birileri tarafından
yaralanabilirsiniz. Küçücük dünyanızda kocaman hayal kırıklıklarınız da oluşabilir.
Kabuk bağlamış yaralarınıza merhem olacak bir kişinin çıka gelmesini
beklersiniz. Yaralarınıza dokunur ve tam iyi ettiğini düşündüğünüz anda bir
bakmışsınız ki daha çok acıtmış ve yarım bırakmış. Melankoli duvarına yeniden
çarptığınız da ise sizi tamamlayacak bir el beklemek artık kaçınılmaz bir lüks
olmuştur.
Günümüz de bir olmak biz olmak
tanımı zaten en büyük lüks değil miydi?
Önce sizi siz yapan
özellikleriniz ona çok cazip gelip, daha sonra bu duygularında ki maneviyatı
bir çıkar dünyasından beklemek ve sonra bu beklentilerin artması ise bencillik değil
miydi? İnandığınız insanlardan vazgeçmeyiniz. Zira kanaat etmek bu kadar zor
olmamalı.
Bu kadar büyük insanlık suçunun
işlendiği bir dünyada, size uzanan tek bir elin sadece küçük bir kız çocuğunun,
pamuksu ellerinden başka bir şey olabilmesi kadar güzel olsa keşke her şey…
olmaz ol alacakaranlık! yerin dibine bat alacakaranlık! evin ocağın sönsün alacakaranlık! onulmaz dertlere düşesin de sürüm sürüm sürünesin alacakaranlık! dilerim, ettiğini bulasın, kan kusasın... sancıdan, sızıdan inliyesin! canalıcıya can vermiyesin. alacakaranlık, ne karanlıktır, ne aydınlıktır; ikisi ortası, aydınlıktan uzak, daha çok karanlığa yakın. alacakaranlık bir kandırmacadır, aldatmacadır, yutturmacadır, oyalama, gözboyamadır. karanlık, gecedir, her gecenin de bir sabahı olur. ama alacakaranlıkların hiç yoktur sabahı, bir sürüncemedir, sürer gider... ne aydınlık, ne karanlık... varsa da yok... yoksa da var... var gibi de yok, yok gibi de yine var... kanunlar hem var, hem yok... kimine var, kimine yok. kimi zaman var, kimi zaman yok. kimi yerde var, kimi yerde yok. insan hakları, hani varımsı da yokumtrak... demokrasi; demokrasisimsi... sosyal adalet; sosyal adaletimsi... varımtrak yokumsu... tatlımtrak acımsı... salımtrak ama çarşambamsı... batılımsı da doğulumtrak... ilerimsi de biraz gerimtrak... alacakaranlık, insanlara karanlığın aydınlıktır diye yutturulmasıdır: karanlığımsı da aydınlığımtrak... karanlık, aydınlığın düşmanıdır. alacakaranlık, hiçbir şeyin ne dostu, ne de düşmanıdır. alacakaranlık ne tezdir, ne antitezdir, ne sentezdir. o, allahın belası pis bir şeydir. olmaz ol alacakaranlık! başın kelola! gözün körola! yerin dibine bat da bir daha çıkma! gel ey aydınlık, gel! Aziz Nesin
Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar; Ya ölmeli cellatlar, Ya da hiç doğmamalı çocuklar Che
01 Eylül 2015
Göztepe / İstanbul
Bazen kendinizi bir yere ait hissedersiniz ve bu yer sizin için mutlak kutsal bir mekan halini alabilir. Sırlarınızı ona anlatıp en güzel düşlerinizi burada kurmuş da olabilirsiniz. Fakat bir gün o yer'in yıkıldığını görmek, tüm hayallerinizin de o yapıyla yok olduğunu ve içiniz de oluşan enkazlara bir yenisini daha eklemek gibidir.
30 Yıl da görebileceğiniz ne kadar enkaz olabilirdi ki? Veyahut bir kadın size elini uzatıp, tüm yıkılan hayallerinizle sizi kabul edip, yeniden bir hayat inşa etmeyi önerseydi ne derdiniz? Böyle kadınlar varmıydı?
"rakı doldur!" dedim, "eksilmesin!" ben bazen eksilirim biraz aslında hepimiz eksilirmişiz biraz bunu sonradan öğrendim ben aslında her şeyi sonradan öğrendim herkes herkesi sonradan öğrenirmiş bunu da sonradan öğrendim örneğin; geçen gün bir kadınla seviştim biraz değil çok seviştim ya işte öyle palyaço diyorum ki, bunu da yeni öğrendim sevişmek de eksilmekmiş biraz Turgut Uyar
26 Ağustos 2015
Savrulan küllerim yeşiline düştüğü günden beri, mentollü bir mendil gibi, İnce bir ürpertiyle tütüyordu, Buram buram... ve tüm şehir üstüme gelirken bir tek sen gelmiyordun