21 Ocak 2019
16 Ocak 2019
Para bir araç. Kullanmayı, kazanmayı ve kaybetmeyi öğrenmenin önemli olduğunu öğrendim. Güven ise bir duygu. Çoğunlukla ilişki kurmaya yarıyor ve en az iki kişi ya da iki taraf gerektiriyor. Güvenle ilgili en kritik şeyse bir sürece bağlı olması çünkü ancak zamanla oluşabiliyor. Bozulmasıysa tersine. Ne süreç ne uzun bir zaman; şıp diye. Bir şeyin oluşmak için bunca zaman gerektirirken bozulmasının saniye süresinde olabilmesi çok garip...
15 Ocak 2019
10 Ocak 2019
04 Ocak 2019
Bu yaz, Engin'e bir şey için kızdım. Kendimce küstüm yani. O ne yapsa, oralı olmuyorum falan. Neyse yukarı çıktı, yatağa yattık. O böyle, "hadi gel barışalım" der gibisinden kolunu uzattı, "omzuma gel" demeye getirdi. Eski Gülriz gitmezdi.
Ama bugünkü Gülriz olarak düşündüm, nasıl olsa beş gün sonra gideceğim o omuza. O omuz, benim hayatta kendimi en huzurlu hissettiğim yer. Birden, neden vakit kaybedeyim ki? dedim, hemen gittim sarıldım. Gençliğimde böyle değildim.
Varsa söylenecek sözün, açarsın perdeni, söylersin sözünü...
Ama bugünkü Gülriz olarak düşündüm, nasıl olsa beş gün sonra gideceğim o omuza. O omuz, benim hayatta kendimi en huzurlu hissettiğim yer. Birden, neden vakit kaybedeyim ki? dedim, hemen gittim sarıldım. Gençliğimde böyle değildim.
Varsa söylenecek sözün, açarsın perdeni, söylersin sözünü...
03 Ocak 2019
“Doğanın yarım bıraktığını sanat tamamlar, der simyacılar. Ben, yani bir insan, gizli bir yaratıcılıkla, dünyaya nesnel bir varoluş katarak, ona kusursuz damgasını vurmuştum. Böyle bir davranışı ancak yaratıcı yapabilir denir. Oysa böyle dersek yaşamı, en ince ayrıntısına dek ayarlanmış ve daha önceden saptanmış kurallara göre işleyen bir makine gibi görürüz. Saat gibi işlediğini düşünürsek, insanın, dünyanın ve Tanrının trajedisi bu tablonun dışında kalır ve yeni ufuklara yol açacak yeni günler doğmaz. Geriye de, tasarlanmış, can sıkıcı bir işlemden öte bir şey kalmaz.”
02 Ocak 2019
Aidiyetsizlik
Kendimi hiç ait hissetmediğim mekanlar, mahalleler, insanlar, ilişkilenmeler... Bir zamanlar bütün hayatımı kaplıyormuş. Ne acayip... Ve hissini hala çok net hatırlıyorum. Uzaya gönderilmiş hayvanlar oluyor hani. Onlar gibi. Sabit hissettiğim koskoca boşluk ve baz mutsuzluk. Başka bir olasılığı da bilmediğimden hayat böyle bir şey sanıyordum o zamanlar, tabii bu mevzuyu daha da zorlaştırıyordu :)
Bir roketin içine yavru bir keçi koymuşlar, uzun yıllar pencereden uzay boşluğuna bakmış gibi düşünün. Sonra bir yol bulmuş fıymış. E tabi yaralanmış, türlü türlü zorlanmış. Gel gelelim bir şekilde, yıllar içinde iz sürmeyi öğrenmiş, kendine has güçlerini, becerilerini keşfetmiş. Bu sayede yepyeni şeyleri, hayatın başka başka hallerini yaşayabilmeye başlamış.
Mesela: Çok mutlu bir yalnızlığı, başka keçileri ve hatta sürüyü! Onu gözeten, birlikte bir şeyler yapabildiği bir topluluğu, onu besleyen ve canlı olduğunu hissettiren, özgür olabildiği bir yaşam alanı olmuş.
Bunlar muhteşem şeyler! Bu yüzden yeni yılın bu ilk günü sizlere “aitlik” diliyorum. Her neresiyse yeriniz ve sürünüz, ona yaklaşın dilerim. Ve tabii bulmaya dair yollar, maceralar ve beraberindeki bütün zorlukları ve güzellikleri taşıyabilme gücüyle beraber.
21 Aralık 2018
Kız ya da erkek doğmanın bir şans olup olmadığını hiç düşünmemiştim. Bu soruyu babama sordum. Bana uzun bir konferans çekti. Özet olarak dedikleri şu: İnsan ancak kadın ve erkek olarak bütünlenir.
-Peki baba, kadın olmak ister miydin? diye sordum.
Birden sesini yükseltti:
-Ne münasebet? dedi
Sanki böyle bir ihtimal varmış gibi soruma sinirlendi.
Oysa aynı soruyu anneme sorduğum zaman, annem içini çekti:
-Erkek olsaydım! dedi.
Aziz Nesin
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)