02 Haziran 2020

Her nefes alamadığım da yalnızlık ve ölümü daha çok hissediyorum. Ölüm bazen ürpertici gelebiliyor. Nefesine nefes olan bir yoldaşın var ise biraz daha cesaretleniyorsun. Bu yüzden bazı yollar yalnız yürünmüyor. En azından yalnız eskimemek, eskitmemek gerekmiş.
Zamanın akıp gittiği ahir ömürden tam on iki bin yedi yüz yetmiş beş gün geçmiş. Varsa bir ödül alabilirim. 
Belki de seni güzel yapan, değerli kılan şeyin nasıl göründüğü ya da neler kattığı değil.
Sevginin, cesaretin içindeki enerjinin aktığına olan inancın senin hayata tutunmanı sağlıyor olması...
Hayatla arandaki bağ da bu şekilde kuruluyor.
Bağ kurmak; doğaya, insana ve hayallere...

31 Mayıs 2020

Bütün dert;
ötekilerle bir arada yaşamak zorunda olup,
bir arada yaşamaya dayanamamamızdır.

Oruç Aruoba


30 Mayıs 2020

aşk
kavganın içindedir
çünkü sen
içindesin kavganın
elmayı kokusundan
güvercini biçiminden soyutlamaktır
yaşamak denilen kavgayı
aşksız düşünmek

25 Mayıs 2020

Denizler bitti artık
Bütün yollar çıkmaza dayandı
Gerinemeyeceğin kadar daraldı gökyüzü
Bütün sevdaları tükettin
Sonun da sonundasın
Başkalarına değil kendine
Göster olağanüstü yürekliliğini
Son gösterinin tek seyircisi kendin ol
Bul bir umarını ki sen bulursun
Bırak kendini dipsiz doruksuz boşluğun kucağına

22 Mayıs 2020

“Sorumluluğun farkında olmak, kişinin kendi özünü, kaderini, hayat durumunu, duygularını ve hatta acı çekişini yarattığının farkında olmaktır. Böyle bir sorumluluğu kabul etmeyen, çektiği sıkıntı için başkalarını -başka insanları ya da başka güçleri- suçlamaya devam eden hasta için hiçbir terapi olası değildir.”

21 Mayıs 2020

yalın duvarın tuğla penceresinden bakıyorum 
boynun gözün ve perşembeler upuzun..

15 Mayıs 2020

ıslak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş….
ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
şehrin izbe sokaklarında
yavaş yavaş kaybolur benliğim…

11 Mayıs 2020

günde kaç milyon insan ölür yeryüzünde 
doğar kaç milyon
kaçı yaşadım diyebilirdi
kaçı yaşadım diyebilecek
kaçı günde üç öğün yemek yiyebilirdi
kaçı yiyebilecek
Eskiye takılıp duruyoruz. İyi anıları çabuk unutuyor, travmalarımızı ise bizimle mezara kadar götürüyoruz. Bu bozuk düzene zaman zaman başkaldırasım geliyor. En büyük devrik cümlelerimle küfürler saçmak istiyor, kalbimden taşasım geliyor.
“Soğuk nasıl kendini hissettirmek için çatlak bırakıyorsa ellerinde, yıllar da çatlaklar açıyor çatında, duvarında. Ha bir de, bazı sevgiler de çatlaklarla hissettiriyor kendini. Çatlakları onarmayı istemek sevginin şifacılığı. Şifacılık da her elden gelmez öyle, hatta hekim olmak da değildir şifacı olmak. Şifa; şifadır. Tedavi tıbbi.
En eski şeyler, asla içimizde eskimeyenlerdir, bundandır dünyaya yenilmek istemeyişim, yenilenmek ve yeni olmayı birbirinden ayırt etmeye çabam.
Ve o çabayı hep sezenler olur. “
Yeni bir hayata başlamak için hafızamızda yaşadığımız kötü anıları sildirmek gibi tıbbi olmayan yöntemler varmış. Peki bu anıların bedenimize verdiği izler! Onları nasıl sileriz?