Bir kaşif olsaydım eğer, "Evliya Çelebi" gibi olurdum. Arabamla tüm Asya, Avrupa ve Afrika'ya iner dünyayı tavaf ederdim.
Benim kutsalım da bu gezegen.
Şiirlere, öykülere ve güzel düşlere inanan biriyim. Düş kurmadan bir hayat geçer mi? Hayat her ne kadar ezici bir şekilde baskı kursa da üzerimde, güçlü olmaya, tüm bu baskılara ve kirli dünyaya rağmen içimdeki yaşam ışığını söndürmemeye gayret ediyorum. Bu sayede çevremdeki soğuk maskeli insanların sıcak, sevgi dolu kalplerini görebiliyorum. Bazen içime kapansam da "umut" her daim var. Zira içimdeki dünya dışarıdakinden çok daha güzel olsa da kabuğumdan çıkıp kalabalıklara karışmam gerekiyor.
Çünkü hayat yaşamak için var. Kimse için değil ya da birileri öyle diyor diye değil. Sadece kendim için.
“Mutsuzluklar hayatımızı sardığında, derinden değişiriz; farklı duygulanımsal özelliklerine karşın mutsuzluğun olası imgeleri olabilen hüznün, kaygının, umutsuzluğun, depresyonun karanlık göllerine dalarız. Ancak yitirilmiş mutluluklara duyulan özlemden, bir zamanlar yaşanmış olup da artık ulaşılmaz olmuş duygulanım yağmurundan, kırılmış umutlardan ve imgelerden yıpranmış bir bilinçten, yitirilene yeniden sahip olmaya yönelik imkansız arzudan kaynaklanan mutsuzluklar da vardır. Yitirilmiş mutluluğun bilgisine sahip olmasaydık mutsuz olmazdık; zira, hayatında mutluluğu deneyimlemiş insan, daima mutlu olmak ister ve böyle olmadığında umudunu yitirir.”